Çalışma yaşamında emekçilerin söz hakkının olmaması iş cinayetlerini artırıyor... Ocak ayında en az 161 işçi yaşamını yitirdi

  03.02.2017   1531 okunma   

 

OHAL neden emekçilere karşı bir uygulama özelliği taşıyor?
OHAL ilanı sonrası ilk uygulama, zaten son derece zayıf olan emekçilerin iş güvencelerini koruyan yasaları fiilen ortadan kaldırmak oldu. FETÖ ile alakasız olan onbinlerce emekçi işsiz kaldı, diğer emekçiler de işsizlik tehdidi ile en temel haklarını dahi arayamaz duruma geldi. 
 
Emekçiler üzerinde zorunlu BES (Bireysel Emeklilik Sigortası) kesintisi yapılması ve taşerona rahmet okutacak kiralık işçilik düzenlemesi uygulamaya konuldu; yani çalışma standartları ve sosyal haklar daha da geriletildi. 
 
Diğer yandan OHAL, sermayeye önemli düzeyde teşvikler sağladı. Temmuz ayı sonunda gündeme gelen ve sonrasında yasalaşan ‘varlık fonu’ topluma ait olan kamu kaynakları (genel bütçe, yeraltı ve yerüstü kaynakları vs.) Bakanlar Kurulu’nun inisiyatifi ve tercihleri doğrultusunda sermayeye aktarım mekanizması olarak işlevlendi. 
 
Aynı durum 2017 bütçesine de yansıdı. Çeşitli istisnalarla sermayeden alınan vergilerin olabildiğince azaltıldığı bütçede devlet kasası emekçilerden alınacak dolaylı vergilerle (ÖTV, KDV) doldurulup, daha sonra teşvikler vb. yollarla sermayeye aktarılıyor. Bütçe yetmezse devreye BES ve İşsizlik Sigortası Fonu girmekte.
 
Son olarak örgütlenme, toplu sözleşme ve grev hakkına değinmek gerekiyor. Metal sektörü işçilerinin en temel hakkı olan grevleri bir kez daha ‘milli güvenlik’ gerekçesi ile yasaklandı. Ancak yasaklanan sadece grev değil sendikal örgütlenme özgürlüğüdür. Neden?
 
“Bir yerde sendikal özgürlüklerden, toplu pazarlık hakkından söz edebilmek için mutlaka grev hakkının var olup olmadığına bakmak gerekir. Çünkü sendika özgürlüğünü de toplu pazarlık hakkını da belirleyen tek ve en önemli unsur grev hakkıdır. Grev hakkından yoksun bir evrende ne toplu pazarlıktan, ne de sendikal özgürlükten söz edilebilir. Her üçü de birbirini tamamlayan, birbirine vücut veren etkenlerdir, birbirlerinin olmazsa olmazıdır.”
 
Diş teknisyenlerinde silikozis nedeniyle ölümler sürüyor...
Ocak ayında diş protez teknisyeni 50 yaşındaki Zafer Yılmaz silikozis nedeniyle yaşamını yitirdi. Nam-ı diğer ‘Sakal Zafer’ mesleğe 15 yaşında başlamıştı. Silikozis teşhisi 2007 yılında konulmasına rağmen malulen emekli edilmediği için 2014’ün sonuna kadar çalışmak zorunda kaldı. Hastalığı 2015 yılında akciğer kanserine çevirince malulen emekli edildi. 
 
Çalışma arkadaşlarının anlatımı: “2007’de emekli edilseydi daha uzun yaşayabilirdi. Zaten malulen emekli edilmeseydi 3 ay sonra kendisi emekli olabilecekti. Son zamanlarında nefes almakta da zorlanıyordu. Malulen emekli olması için ölmesini bekliyorlar. Uzun süre beraber çalışıyorduk. 3 gün eve gitmediğimiz oluyordu. İşyerlerinde hiçbir önlem yoktu. Yeni yeni önlemler alınmaya başlandı. Sağlık Bakanlığı denetmenleri gelmeden önce haberi geliyordu. Tedavi olabilmek için birçok kez kredi çekmek zorunda kaldı. En azından 20 bin TL borç bıraktı. Uzun yıllar bu işi yapmasına rağmen hala kötü şartlarda yaşıyordu. Çok hakkı yenildi. Nerdeyse 35 yıl çalıştı. 10 bin günü olması gerekirken sadece 5 bin günü vardı emekli olurken. Ölmeden önce nefes almakta, konuşmakta zorlanıyordu.”
 
Diğer yandan hakkını arayan diş protez teknisyenleri sürgün, işten atılma gibi baskılarla karşılaşıyorlar. Adana’da çalıştığı kamu kuruluşunda laboratuvarda bağımsız havalandırma kurulması, kabinli masaların alınması, çalışma ortamının genişletilmesi, risk analizinin gösterilmesi gibi taleplerde bulunan ve İSG Yasası’ndaki ‘çalışmama hakkı’nı kullanan diş protez teksinyeni Can Kılıç diş laboratuvarı olmayan bir ilçede görevlendirildi.
 
İş cinayetlerine karşı hukuksal hak arayışı sürüyor ama adaletsizlik devam ediyor...
Ocak ayında Soma, ev işçisi Rukiye Şimşek, Gemlik Gübre işçisi Uğur Çavdar, Esenyurt Fi Side davalarının duruşmaları yapıldı. Ancak en dikkat çekmesi gereken ve basında az yer alan bir davada karar açıklandı. Şirvan katliamında da maden sahibi olan Ciner’in işlettiği Afşin- Elbistan B Termik Santrali’nin Çöllolar Kömür Sahası’nda, 6-10 Şubat 2011’de toprak altında kalan ve dokuz arkadaşımızın halen çıkarılmadığı iş cinayeti davasında karar verildi.
 
Mahkeme heyetinin oy birliğiyle verdiği kararda Park Teknik Anonim Şirketi Genel Müdürü Şeref Göksu ile diğer personeller Yusuf Aydın, Refik Güray Eken ve Yakup Kaygusuz’u 4’er yıl 2’şer ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme heyeti daha sonra bu cezayı 91 bin 200’er lira para cezasına çevirip 24 ay taksitle ödenmesine hükmetti. Mahkeme heyeti diğer 19 sanığın da beraatına karar verdi.
 
Ülkemizde zaten iş cinayetlerinin asli sorumluları yargı önüne çıkarılmıyor. Yargılananlar ise 2-3 yıl hapis yatıp geri kalan cezalarını ’24 taksitli para cezası’ şeklinde ödüyorlar. Peki soruyoruz? İşçiler yargıya nasıl güvensin?
 
Asgari ücret 1404 TL. Sağlıklı beslenme hayal!
İşçilerin aldığı ücretin yaşamını idame ettirmesinin birçok yönü var elbet. Ancak biz bu raporda sadece beslenme yönüne değineceğiz. Sosyal medyada gıda zamlarını paylaştığımız zaman ilginç! bir şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ne alakası var? gibi belirli kesimlerden gelen sorulara muhatap oluyoruz, açıklayalım. 
 
Ülkemizde haftalık çalışma saatleri malum ortalama 53-54 saat. 2017 Ocak ayından itibaren ise asgari ücret 1404 TL oldu. Asgari ücret neredeyse ülkemizdeki genel işçi ücretlerinin ortalaması haline geldi. 1404 TL ile 2000 TL arasında ücret alanlar milyonlarca işçi var.
 
Beslenmemizde iki husus var, yeterli ve dengeli olması. Ancak yapılan hesaplamalarda sadece yeterli olmaya yani alınan kaloriye bakılıyor. Dengeli olmasını ise devlet ve patronlar dikkate almıyor. Yeterli beslenmek için işçiler ve aileleri ekmek ve şeker temelli beslenmek zorunda kalıyor. Bu da hayatta kalmayı sağlıyor ama sağlıklı olmayı değil. Özellikle obezite hep işçilerin, yoksulların ailelerinde çocuklarda gözüküyor.
 
Yani et, süt, yumurta, balık bizim değil sadece patronların, zenginlerin yediği yiyecekler mi olacak? Biz sağlıklı beslenemeyecek miyiz? İşte bu yüzden de emekçiler de beslenmeye bağlı sağlık sorunları ülkemizde giderek artmaktadır. Aşağıda paylaştığımız iş cinayetlerinin nedenleri grafiğimiz incelendiğinde durum daha anlaşılır olacak.
 
 
Her derde deva diye sunulan 6331 Sayılı İSG Yasası çıktıktan sonraki sürece bakalım.
 
2013 yılının Ocak ayında en az 81 işçi,
2014 yılının Ocak ayında en az 101 işçi,
2015 yılının Ocak ayında en az 128 işçi,
2016 yılının Ocak ayında en az 119 işçi,
2017 yılının Ocak ayında ise en az 161 işçi yaşamını yitirdi...
 
Durumun bir yönü 6331 Sayılı Yasa’nın işçi sağlığı sorununa bir çözüm olmadığı iken diğer yönü ise yukarıda değindiğimiz gerekçelerle OHAL sürecinde iş cinayetlerinin gözle görülür bir biçimde artmasıdır. Ülkemizin yüzde 70’ini oluşturan ücretli emekçilerin gerek ülke yönetiminde gerekse işyerlerinde söz ve karar hakkının giderek kısıtlanmasının bir sonucudur bu tablo...
 
 
Ocak ayında yaşamını yitiren 161 emekçinin 149’u işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 1’i çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 11’i esnaflardan olmak üzere 12’si kendi nam ve hesabına çalışanlardan oluşuyor...
 
 
Mevsimsel etki nedeniyle inşaatlarda ölümler kısmen ama tarımda oldukça azalmış durumda. Ancak yine mevsimin de etkisiyle taşımacılık işkolunda oransal olarak bir artış söz konusu. Ocak ayında asıl dikkat çeken grev süreciyle dikkat çeken metal sektöründe iş cinayetlerindeki artıştır. 2017’de ülkemizin ekonomik gidişatının da etkisiyle metal sektöründe iş cinayetlerinde bir yoğunlaşma olması muhtemel.
 
 
İş cinayetlerinin nedenleri olarak ilk üç sıra değişmiyor: Trafik/servis kazası, ezilme/göçük ve yüksekten düşmeler. Aşırı çalışmanın bir sonucu olarak kalp krizleri ve beyin kanamaları ise son raporlarımızın hemen hemen tamamında dördüncü sırada. Mobbing, borç ve işsizlik baskısı nedenli intiharlar beşinci sırada. Son iki yıldır yaşamımızın bir parçası haline getirilen şiddet ise özellikle emekçileri vuruyor, bu duruma bireysel şiddet vakalarını da eklemek lazım.
 
 
Ocak ayında Türkiye’nin 50 şehrinde ve yurtdışında üç ülkede işçi kardeşlerimizi yitirdik...
 
25 ölüm İstanbul’da; 12 ölüm İzmir’de; 8’er ölüm Antalya ve Konya’da; 6’şar ölüm Bursa ve Şanlıurfa’da; 5’er ölüm Adana ve Gaziantep’te; 4’er ölüm Ankara, Denizli, Manisa, Zonguldak ve Kırgızistan’da; 3’er ölüm Aydın, Balıkesir, Bartın, Kahramanmaraş, Kocaeli, Sivas ve Trabzon’da; 2’şer ölüm Artvin, Bitlis, Bolu, Çanakkale, Isparta, Kayseri, Mersin, Muğla, Muş, Samsun, Tekirdağ ve Uşak’ta; 1’er ölüm ise Bayburt, Bingöl, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Erzincan, Giresun, Hatay, Karabük, Kars, Kastamonu, Kırşehir, Kütahya, Nevşehir, Niğde, Ordu, Rize, Sakarya, Tunceli, Abhazya ve İran’da yaşandı...
 
Ülkemizde; fabrikalarda, tarlalarda, ofislerde, sokaklarda... kısacası her yerde işçilerin söz ve karar sahibi olması için mücadele edelim...
 
2017 / Ocak ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren Kasım Özdemir, Bahadır Türkyılmaz, Gülistan Turhan, Osman Özkan, Mehmet Kanatsız, Halil Tor, Furkan Özçelik, Cengiz Satılmış, Soner Demir, Abdullah Ahmed, Khalimjon Khamidov, Salih Ekinci, Hasan Günay, Sabit Erden, Fikret Bilici, Gökhan Dönder, Muhammet Akkaya, Erkan Yeşildağ, Niyazi Akçay, İsmail Karakaya, Ayhan Kuruok, Ayhan Badurlu, Osman Kuş, İbrahim Şahin, Oktay Fidan, Emrah Çay, Hayri Mutlu, Baki Mert Öztürk, Y.T., Ahmet Kaya, İbrahim Sel, Koral Ayhan, Ferit Demir, Mehmet Şirin Doğan, Mehmet Aydın, Deniz Turpçu, Fatih Turan, Musa Can, Fehmi Ömür, Ramazan Kocaoğlu, Hanım Mine Birbilen, Bülent Akman, Emrah Kıynak, Yaşar Teneke, Havva Ayhan, Ferac Hurşid Onbaşı, Sedat Akça, Mesut Solmaz, Taner Gür, Muammer Efe, Murat Oruçoğlu, Ramazan Karaçay, Behzat Balyemez, Şerif Akgül, Süleyman Aydın, Alpay Satır, Murtaza Meşe, Serdal Çetin, Ali Koca, Lütfi Şimşek, Bekir Kaya, Selim Sağaltıcı, Erdem Canbakış, Salih Uslu, Musa Altsoy, Tuncay Batal, Yıldıray Eşigül, Osman Şentürk, Mehmet Çolakoğlu, Taner Tosun, Harun Kılıç, Turgut Üstünay, Ercan Ünsever, Mehmet Badıllı, Mustafa Birinci, Abdurrahman El Ferah, Ahmet Ayabe, Hüseyin Altun, Fatih Borak, Yasin Beder, Ekrem Şeremet, Selahattin Topuz, Celal Yıldırım, İzzet Öztamur, Hızır Yeşilyurt, Hasan Eslek, Seyhan Örs, Mehmet Akgün, Yüksel Bostan, Hayrettin Kanbur, Selahattin Yıldız, Aziz Kaya, Faruk Çakan, Önder Bayraktar, Ömer Karaca, Özgür Bektaş, Ekrem Göksu, Tayfun Yiğit, Süleyman Boz, Kader Bezan, Aydın Özer, Hulusi Esen, Mehmet Salih Güneş, Bilgin Erdel, Nail Akçay, Necip Şahan, Mustafa Küçükkeskin, Sinan Mollaoğlu, Ahmet Kaplan, Muammer Özen, Hafız Kavendi, Syamek Parsa, Erdi Buldu, Onur Baş, Yüksel Dal, Cemal Aşık, Muzaffer Bağdat, İbrahim Gürcan Dirancı, Kazım Öndül, Melih Aslan, İhsan Koca, İrfan Oruklu, Hakim Gönül, Davut Ekşi, Kadir Gönül, Fesih Gezer, Selami Bacak, Ali Sevdan, Mustafa Özkargın, İlknur Bedir, Emrah Helvacı, Zafer Yılmaz, Mehmet Ali Kılınç, Musa Çevik, Zeynep Mutlu, Kenan Kutluk, Ayhan Arık, Yunus Görmek, Ahed Hout, Cevdet Boduk, Mehmet Bütün, İbrahim Karaaslan, Zeki Cezayirlioğlu, Şenol Demirdağ, Emre Toprak, Hasan Özdemir, Yener Arslan, Haydar Balcı, Fatih Çakmak, Hatice (Karcılar) Koç, Turan Özer, Ramazan Hoşgör, Saim Sezgin, Ömer Cengiz, Ethem Demir, Süleyman Çiftçi, Adem Arslan, Burhan Aydemir ve ismini öğrenemediğimiz üç işçiyi saygıyla anıyoruz!
 
İletişim
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi