Sağlıkçılar tükenmişlik sendromu yaşıyor

  29.04.2019   1237 okunma   

İzmir'den sağlık emekçisi Figen Kul yazdı: Az parayla çok iş mantığının hakim olduğu sistemin sağlıkçılara faturası çok ağır.

Figen KUL Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi Çalışanı/İzmir Üç çocuk annesiyim, çocuklarımı geleceğe hazırlamak gibi bir sorumluluğu üstlenmiş bir anneyim. Hem akademik başarı, hem sosyal başarı, her anne babanın hedefidir, isteğidir, hayalidir. Ancak bunların olabilirliği maddi-manevi imkanlarla mümkündür. Bir sağlıkçı olarak aylık 4200 TL maaş alıyorum. Maalesef nöbet ve döner sermaye gelirlerine bel bağlamış durumdayım. Üç çocuğumun üçü de okuyor. Biri üniversite, biri lise ve diğeri de ortaokulda. Az bir matematiği olan insan dahi bu maaşın yetmeyeceği hesabını çıkarır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlar bunlarla bile başa çıkmanın çok zor olduğunu gösteriyor. Bütçeyi dengeleyeyim derken psikolojiyi bozuyoruz. Ruh sağlığımız bozuluyor. Bu sefer de dengeler bozuluyor. Çünkü çocuklar -ki büyükler bile öyledir- sevgiyle ilgiyle büyütülür ve ben bunları çocuklarıma veremiyorum. Hem maddi olarak yetemiyorum, hem de çocuklarıma sabrım, hoşgörüm kalmıyor. Sürekli kaygılı bir ruh hali ne kadar sağlıklı davranabilir. Kalan sağlıklı tarafımı da işyerinde bitiriyorum. Geriye posam kalıyor evime. Bana göre sağlık sektöründe çalışmak (sorumluluk sahibi iseniz, iş ahlakınız varsa) başlı başına depresyon sebebi. Çünkü maaş yetersiz, döner sermaye az, adil değil, hasta karşısında müşteri her zaman haklıdır pozisyonundasınız, değersizleşmişsiniz, saygınlığınız yok. Üstünlüğü istemiyorum ama hastaların da öfkesinin patlayacağı nokta değilken hedef olmanın ve maalesef sistemin yanlış uygulamalarının acısını çekiyoruz. Hem mesai yapıp hem nöbet tutmak 47 yaşındaki bir insan için ağır aslında ama beden sağlığınızı bile hiçe sayıp tek bir nöbeti bile kaybetmemek için hastalandığında dahi yazılan raporu reddediyorum. Düşünebiliyor musunuz geldiğim durumu? Az parayla çok iş mantığının hakim olduğu sistemin sağlıkçılara faturası çok ağır. Genelde sağlıkçılar tükenmişlik sendromu yaşıyor. Evlerinde mutsuz, 8 saatimizi burada geçiriyoruz. Evden daha çok işyerindeyiz. Robota bağlanmış bedenler, her gün çıkan enteresan uygulamalar, çalışana verilen dönerin nasıl kesilebilirliğinin yapıldığı hesaplar, nöbet parası vermemek için yapılan atakların faturası ağır oluyor, adaletsizlikler ise apayrı. Hayata tutunmanın anlamı olan çocuklarıma gelecek hazırlamak isterken hem kendime hem de çocuklarıma vakit ayıramamanın vicdani rahatsızlığı ve mesleğimi, anneliğimi, Figenliğimi yaşayamama zorunluluğu en acıtan yaramdır.

kaynak: saglikpersoneli.com.tr/28.04.2019