Sağlık Ortamında Şiddet ve Gelinen Nokta

  16.04.2013   3295 okunma   
“Bu Şiddet Sona ERSİN”

Ülkemizde son yıllarda esen rüzgarlar adeta gücü ve güçlüyü yücelten bir hortuma dönüşmüş, güçlü olma, iktidarı sürdürme ve sorun çözme biçimi olarak şiddeti her alana yaymış, bu bağlamda sağlık sistemini “dönüştür”müş, şiddetin en ağır sonuçları  sıkça sağlık sisteminde yaşanır olmuştur.

Bilinmelidir ki, sağlık çalışanlarına ve hekimlere yönelik şiddetin istenen etkisi yani amacı bilimsel tıp uygulamaları ve hekimlik yetkisi üzerinde egemenlik ve baskı kurmaktır. İlk bakışta sıradan görünen sağlık hizmeti alanlar için de bu böyledir ama açıktır ki asıl baskı kurmayı amaçlayanlar “sağlıkta dönüşüm programı” aracılığıyla şiddetin başlatıcısı uygulamaların sahipleri, şiddetin uygulanmasını önlemek için gerekli önlemleri almayan yetkililerdir.

Hekimler için olağan bir mesleki risk olan ancak bu denli sık yaşanmayan şiddet artık yaşamı tehdit eden bir mesleki risk olmuş hekimlik mesleğini ve toplumu tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Görülmelidir ki, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin asıl hedefi büyük beklentilerle tanıtılan ancak bu beklentileri karşılamak bir yana özü tam tersine olan “dönüştürülmüş” sağlık sistemidir. Şikayet edilen ve hedef alınan bu uygulama olduğu halde şiddet eylemleri ne yazık ki sistemin halkla temas yüzeyi olan sağlık çalışanlarına karşı yapılmaktadır. Temel çelişki sağlık çalışanı ile hasta-hasta yakını arasında değil, sağlık sistemi ile hasta-hasta yakını arasında olduğu halde şiddeti gören hekimler ve diğer sağlık çalışanlarıdır.

1980 yılında başlayan ve 2002 yılı itibarı ile hızlı ve acımasızca uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 2006-2007 yıllarından bu yana gerçek yüzünün ve sonuçlarının ortaya çıkması ile birlikte şiddet olayları da hızla artmaya başlamıştır.

Hekimlik mesleği açısından sorunlara yol açabileceği bilinen aşağıdaki durumlar:
Hekimlik mesleğinin gereği olarak tanı ve tedavi işlemlerinin yakın fiziki temas gerektirmesi;
Yoğun ve uzun süreli çalışma süreleri,
Hasta ve yakınında sağlığına ilişkin endişeden kaynaklanan yüksek stres ve beklentinin yüksek olması;
Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle duygusal olarak sarsılmış, ruhsal sorunu olan veya beyin hasarı vb nedeniyle çevre ve olaylara yönelik farkındalığı  yeterli olmayan kişilere  sağlık hizmeti sunulması;
Başvuranların alkol, madde etkisinde olma ihtimali;
Dil, kültür farklılıkları nedeniyle iletişim sorunları,
Hasta ve hasta yakınını bilgilendirmek için yeterli süre ayrılamaması gibi nedenler artık yerini Sağlıkta Dönüşüm Programının sonucunda ortaya çıkan ve hasta-hekim ilişkisini bozucu etkilerine bırakmıştır.


Sağlıkta Dönüşüm Programı ile;
Ücretsiz sağlık hizmeti vaat eden sosyal sigorta sistemi dönüştürülmüş, sağlık sistemi ücretli (katkı-katılım payları) hale getirilmiş, ödeme gücü olmayanlar için ulaşılamaz (!) hale getirilmiştir;
Sağlık Bakanlığının ve Dünya Bankasının ortak projeleri sonucunda sağlık, kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılmış, kar endeksli bir ekonomik sektöre dönüştürülmüştür. Bunun sonucu olarak, hasta ve tedavi kavramı yerini müşteri ve daha fazla kazanç anlayışına terk etmiştir.
Buna karşılık politik propaganda gereci olarak sağlığın kamusal hizmet sektörü olduğu dönemdeki söylem sürdürülerek dönüşümün “kazancı sağlığa önceleyen yüzü” gizlenmiş, eksik ve yanlış bilgilendirmeler yapılmış, kışkırtılmış bir talep patlaması yaratılmış, sağlık çalışanları engelleyici hedefler olarak tanımlanmıştır.
Rekabet ve kar için hekimlik mesleği ve hekimler adeta tıbbi-bilimsel gerekler, mesleki etik değerler yerine müşteri memnuniyetini göz önüne almaya zorlanmıştır.
Hekim emeğinin ucuzlatılması için -taşeron çalışma sistemi de- çalışma biçimi olarak performans ve hakediş anlayışı egemen kılınmış ve bunun sonucu olarak hastaya daha az zaman ayrılmasına ve niteliksiz tıbbi uygulamaların ortaya çıkmasına yol açılmıştır
Siyasi iktidar hekimlik mesleği ve hekimler üzerinde egemen olmak için mesleki değersizleştirme yöntemini seçmiş ve sağlık sistemi ile ilgili esasında tümüyle kendi sorumluğunda olan tüm olumsuzluklar için hedef olarak hekimleri göstermiştir.

Yaşanan bu süreçte siyasi iktidar ve Sağlık Bakanlığı şiddet olaylarındaki artışı görmezden gelmeye çalışmış ve tüm uyarılara, verilere rağmen şiddette bir artışın olmadığını, şiddet gerçeğini “toplumsal farkındalığın artmasına” bağlamıştır.

17 Nisan’da Dr. Ersin Arslan’ın ölümü artık gerçeğin saklanamayacağını Sağlık Bakanlığı açısından da kısmen de olsa ortaya koymuştur. Artık sağlık ortamında yaşanan şiddet yalnızca hekimlerin sorunu olmaktan çıkmış, toplumun ve sağlık sisteminin sorunu olduğu görülmek istenmese de görülmek zorunda kalınmıştır.

Gelinen noktada;
Sağlık ortamında en sıradan sorunlarının çözümünde bile şiddet çok sık uygulanır hale gelmiş ve ülke genelinde şiddetin yaygınlaşması artmış ve artmaya devam etmektedir.
Şiddet hekimlik mesleği ve hekimlerde genel olarak önemli olumsuz sonuçlara yol açmış, bunun sonucu olarak sağlık hizmetinin niteliğinin düşmesi ve sağlık hizmetinin aksaması, durması gibi olaylar sıkça yaşanmaya başlanmıştır.
Özellikle sağlık hizmetinin durmasına bağlı olarak sağlık sermayesi büyük maddi kayıplarla karşı karşıya kalmış ve sonuçta bu durumdan hoşnutsuzluğunu dile getirmeye başlamıştır.
Sağlık kurumlarına hastalığına, sorununa çözüm bulmak için gelen hasta-hasta yakınlarının şiddet olayları ile karşılaşması ve de sistemden hizmet alamamasına bağlı olarak uygulanan sağlık sistemine ve dolayısı ile sorumlularına güvensizlik ortaya çıkmıştır.

Sağlık ortamında yaşanan şiddetin geldiği boyutta köklü çözümün kaçınılmaz olduğu gerçeğine karşın ne yazık ki hala sorunu bir “algı değişimi”, “farkındalık” olarak görmek ve çözüme güvenlik uygulamalarını artırmak açısından bakmak çözümü daha da güçleştirmekte, sorunu karmaşık hale getirmektedir.

Yakın zamanda hekim olmalarıyla bağlantılı olarak hasta ve hasta yakınları tarafından doğrudan öldürülen ve de SABİM 184 hattına yapılan şikayetlere bağlı ölen hekimlerin (Dr. Edip Kürklü – 1988, Dr. Göksel Kalaycı – 2005, Dr. Ali Menekşe – 2008, Dr. Ersin Aslan – 2012, Dr. Melike Erdem – 2012) yanı sıra her gün onlarca ve yüzlerce hekim şiddet uygulamaları ile karşı karşıya kalmaktadır.

Ne yazık ki birçok şiddet olayı (hakaret, küfür, taciz vb) hekimler ve sağlık çalışanları tarafından çeşitli nedenlerden dolayı bildirilmemektedir. Ancak bu şiddet olayları hekimler ve sağlık çalışanları tarafından ilgili mercilere bildirilmemesi çalışanlar tarafından yaşanan çaresizlik(!) sonucu sorunlarını daha da ağırlaştırmaktadır.

Türk Tabipleri Birliği olarak bugüne dek yapılan tüm uyarılara ve mücadelelere karşın ilgili sorumlular yeterince sorunu sahiplenmemiş, çözüm için gerekli ciddi adımları atmamıştır.

Dr. Ersin Arslan’ın ölümü ile hız kazanan süreçte aşağıdaki
Başbakanlık Genelge - 19 Mart 2011 RG 27879 - 2011/2 İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi
SB 06.04.2011 / “Hasta Ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanmasına Dair Yönetmelik”
SB 28.04.2012 / “Sağlık Bakanlığı Personeline Karşı İşlenen Suçlar Nedeniyle Yapılacak Hukuki Yardımın Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik”
EGM 26.04.2012 / 39 “Sağlık Çalışanlarına Karşı İşlenen Suçların Soruşturulması”
SB Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü 14.05.2012/23 “Çalışan Güvenliği Genelgesi”
yasal düzenlemeler yapılmış olsa da ilgili yasaların yaşama geçirilmemesine bağlı olarak sağlık ortamında şiddet hızla artmaktadır.

Özellikle önümüzdeki günlerde halkın sağlık hizmetine ulaşmasında;
SGK’nun bütçe kısıtlama uygulamaları
Katkı-katılım pay oranlarının ve çeşitliliğinin artması
Özel sağlık hizmetinin giderek pahalılanması
Kamusal sağlık hizmetinde “Eski SSK Sistemini(!)” aratan sıra bulamama, tetkikler için ileri tarihe randevular
Özel ve kamuda yetersiz muayene süresi gibi etkenlerin artmasına bağlı olarak sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin artması kaçınılmaz olacaktır.

Sağlık Bakanlığı başlattığı “Beyaz Kod” uygulamasını başlangıçta bakanlığın web sitesinden gösterdiği halde sonradan vazgeçmiştir. Beyaz Kod uygulaması bütün vaatlerini gerçekleştiremese de bildirilen saldırıların sayılarının kaydını sağlamıştır.  Temmuz-Aralık 2012 tarihleri arasında bu sisteme kaydedilmiş 4342 şiddet vakası bildirimi olduğu (resmen açıklanmasa da) Sağlık  Bakanlığı’nca hazırlanmış bir broşürde dile getirilmektedir. 2012 yılının son altı ayında basında yer alan saldırı olayının tek rakamlı sayılarda olduğu göz önüne alındığında, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin görünürlüğünün ne kadar az, sorunun ne kadar derin olduğu bir kez daha anlaşılacaktır.

Yine Türk Tabipleri Birliği yıllardır “caydırıcılık ve dikkat çekme” özelliği açısından
Sağlık hizmetinin engellenmesinde Türk Ceza Kanunu’na “Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar” kapsamında ceza artırıcı madde eklenmesini istemektedir. Sağlık Bakanlığı bu isteği desteklediğini söylemektedir. Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nu da bu isteğe karşı çıkmamaktadır. Aradan geçen 10 yılda bu yönde bir değişikliğin yaşama geçirilememiş olması siyasal iktidarın sağlık çalışanlarına dönük şiddeti çözme isteğinin derecesini göstermektedir.

25.04.2012 tarihinde kurulması için karar alınan Komisyon 10 Ocak 2013 tarihinde çalışmalarını tamamlayarak raporunu sunmuştur. Ancak ne yazık ki henüz rapor açıklanmamış, TBMM çözüm için gerekli adımları atmamıştır.

Yatan hasta dışında günde ortalama iki milyon poliklinik hizmeti veren 120.000 hekim ve 550.000 sağlık çalışanı ne yazık ki her an ölümle sonlanabilecek saldırılara karşı karşıyadır.

Çalışanlarla ilgili Anayasanın 49. Maddesi “Devlet çalışanları korumak için gerekli tedbirleri alır” ve 4857 Sayılı İş Kanunu Madde 77’de “işveren işçiyi korumakla, işçinin sağlığı ve işin güvenliği ile ilgili önlemleri almakla yükümlüdür” hükümleri mevcut olmasına rağmen sağlık çalışanların çalışma ortamı, koşulları yeterince güvenli ve sağlıklı değildir.

Yaşanan tüm olumsuzluklara, tehdite dönüşen ve gerçekleşen risklere, tehlikelere  rağmen yine de hekimler ve tüm sağlık çalışanları ülkenin her yanında gün boyunca yorgunluğa, gece boyunca uykusuzluğa katlanarak acil ve gündelik sağlık başvurularını karşılamaya, sağlığı bozulmuş insanların dertlerine bilimin ışığında, tıbbın becerisiyle, hekimlik ahlakıyla çare bulmaya çalışmaktadır.

İlan ediyoruz: Hekimler yine de dertlerine çare arayanları “kar edilecek müşteriler” olarak görmeyi reddederek, insandan yana, halktan yana iyi ve onurlu sağlık hizmeti sunmayı istemektedir.

İlan ediyoruz: Yaşamın iyi ve sağlıklı yaşanmasına adanmış bir mesleğin mensupları olarak ölümün her türlüsüne karşı durmaya mesleğe atıldığımız ilk gün ant içmiş olduğumuz gibi, kendimizin ve çalışma arkadaşlarımızın şiddet görmesine ve öldürülmesine bütün varlığımızla karşı duruyoruz.

Davet ediyoruz:
Dr. Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümü’nde 17 Nisan’da hastanelere, sağlık kurumlarına  gelenler, Hekimlere ve sağlık çalışanlarına baş sağlığı dileyin. Haydi, sesinizi sesimize katın BU ŞİDDET SONA ERSİN!


TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
Şiddete Sıfır Tolerans Çalışma Grubu