Durmadan Çalışmak Sağlığı Bozar - Eriş Bilaloğlu

  23.12.2014   3202 okunma   
45 saatten çok çalışmada birinci, dinlenmede sıralamaya giremeyen, çalışma ve yaşam dengesinde sıfıra yakın olan bir ülkede sağlığın konuşulamayacağını, nüfusun genç olmasının sağlıksızlığı “tolere” ettiğini biliyoruz.
“Malum bütçe dönemi” diyerek yazıyoruz konuşuyoruz bugünlerde. Böyle olunca da “ne istiyorsunuz, ne yapmalı?” sorusu öne çıkıyor.

“Sağlığa bütçe istiyoruz” dersek biraz farklı anlaşılabiliyor, hatalı sonuçlara varabiliyoruz. Eğri oturup doğru konuşursak toplamda “sağlığa giden” (öyle görünen) geçmişe göre oldukça yüklü bir bütçe de var gibi.

Belki aşağıdaki verilerle birlikte değerlendirirsek söylemek istediğimi daha iyi ifade edebilirim.

Verileri 10 Aralık’ta sevgili İbrahim Akkurt arkadaşım bir yazışma ortamına iletmişti:

“Bugün İnsan Hakları Günü; bu vesileyle "daha iyi bir dünya hayali" için değiştirmemiz gereken yaşamsal gerçeklerden bir kısmı aşağıdaki linkte OECD 2013 verilerinde gizli:

1. Üye 34 ülke içinde çalışma-yaşam dengesinde 10 üzerinden 0-sıfır-a yakın puanla sonuncu sıradayız...

2. Haftalık çalışma süresi açısından >45 saatle 1. sıradayız...

3. Tatil vs. sosyal aktivasyonlar açısından değerlendirmede bile yokuz...” (1)

Biliyoruz ki sağlığa ayrılan kaynak bizim cebimizden çıkıyor ve “sağlığa” görüntüsü altında bize değil para sermayeye gidiyor. Bize derken hem sağlık hizmeti bekleyenleri hem de sağlık emekçilerini kastediyorum. Geçen haftalarda da yazıldı BİA’da, para sağlık emekçilerine de gitmiyor, yönetici statüsündeki personele gidiyor. (2)

Türkiye artık her iş yerinden üzerimize fışkıran iş cinayetleriyle, işsizlik ve yoksulluk tablosuyla  çarenin emekçi cumhuriyeti olduğunu işaret ediyor. Bu nedenle doğudan batıya kuzeyden güneye bütün coğrafyada emekçileri ve emeği öne çıkartan bir dil ve yürüyüşe ihtiyaç var.

45 saatten çok çalışmada birinci, dinlenmede sıralamaya giremeyen, çalışma ve yaşam dengesinde sıfıra yakın olan bir ülkede sağlığın konuşulamayacağını, nüfusun genç olmasının sağlıksızlığı “tolere” ettiğini biliyoruz.

Aynı zamanda yine biliyoruz ki bu verileri

“Eyyyy milletim; sizin haftada 45 saatten çok çalışarak gösterdiğiniz çalışkanlığınızı kıskanan, OECD ülkelerini geçme çabamızı durdurmak isteyen fesat odakları…

Eyyy milletim; durup dinlenmeden çalışmanızı “bunlar dinlenmiyor bile” diyerek kesmek isteyen hainler… Evet söylüyorum durmayacağız, dinlenmeyeceğiz, durmak yok yola devam…

Eyyy milletim çalışma-yaşam dengesi sıfır diyerek kışkırtan Geziciler” olarak işleyecek bir beceriyi de göz ardı etmemeliyiz.

Ne yapabiliriz?

Emekçilerin bir an için bile olsa kölece çalışmaya ara verip durup yaşamı düşünmesine tahammülü olmayan kırılgan bir haldeler. Kafaları gericilikle durdurmayı ve sadece ve hep (onlar için) çalışmayı vaaz ediyorlar. Oysa kafamızı durduran “gericiliğe dur diyerek" başlayıp ve aynı zamanda..

Yaşamımızı, bugün ve geleceğimizi hep birlikte yığınsal olarak düşüneceğimiz “durma(lara)/duruş(lara)" gerek var. Bu “duruş”un görülebilmesi için görülecek kadar olması şart ki gören de dursun!

‘Saraylar değil ekmeğimiz büyüsün’se, kısa süre önce ‘ekmek için’ diyenlerin de varlığını bilerek, bu toprakların en yoksullarını temsil edenlerin emek konusunda “bir” olma hassasiyetlerine güvenerek yola düşme vaktidir.

2015 bir emekçi cumhuriyetini çağıranlara kucak açabilir, emekçilerin sağlığı yani hepimizin sağlığı, sağlığımız için. (EB/HK)

kaynak: bianet.org/18.12.2014