Aile Sağlığı Elemanları ile Mümkün mü? / Özlem Özkan, Halk Sağlığı Hemşiresi

  22.12.2015   5651 okunma   

Gerek Sağlık Bakanlığı tarafından, gerekse bazı bilimsel makalelerin bulgularına dayalı olarak aile hekimliği uygulamasının ekip çalışmasını motive ettiği, hekimlerin ev ziyaretleri sayısında artış sağladığı, bağışıklama, doğum öncesi ve sonrası bakım gibi alanlarda olumlu sağlık sonuçlarının elde edildiği ve bu hizmetlerden toplumun memnuniyet düzeyinde artış olduğu iddia edilmektedir.

1-5 Örneğin, Sağlık İstatistikleri Yıllığı-2014’de aile sağlığı birimlerinde en az bir ev ziyaretinin yapıldığı, antenatal bakımın %97’ye, 2002 yılında gebe başına ortalama izlem sayısının 1.7 iken, 2014 yılında 4.8’e, bebek başına izlem sayısının 3.4 iken, 8.2’ye, lohusa başına izlem sayısının ise 0.7 iken 3’e yükseldiği belirtilmektedir.4 Ayrıca, 2009-2012 yılları arasında aile sağlığı merkezinden toplumun memnuniyet düzeyinin %67.5-77.7’ye ulaştığı belirtilmektedir.5 Bu yıllardan sonra memnuniyet durumları istatistik yıllıklarında bulunmadığından, son durum bilinmemektedir. Peki, böylesi olumlu sonuçların ortaya çıkması mümkün mü? Bu yazıda sorunun yanıtı, aile hekimliği uygulamasıyla yaşama geçirilen aile sağlığı eleman (ASE)larının hizmetleri ve mevcut durumları, Sağlık İstatistikleri Yıllığı-2014'ün verileri de incelenerek ortaya konulmaya çalışılacaktır.

ASE, ilki 2004 yılı olmak üzere, bugüne değin aile hekimliğiyle ilgili toplam 12 mevzuatta bazı değişiklikler yapılarak gündeme getirilmiştir. İlk dört mevzuatta hemşire, ebe ve sağlık memuru (toplum sağlığı bölümü) ASE olarak kabul edilirken, Aralık 2010 tarihinden sonra bu çalışanlara acil tıp teknisyeni de eklenmiştir. 2013 yılındaki son aile hekimliği yönetmeliğinde ise6; “Aile hekimi ile birlikte hizmet veren, sözleşmeli olarak çalıştırılan veya Türkiye Halk Sağlığı Kurumu veya eğitim kurumunca görevlendirilen hemşire, ebe, sağlık memuru (toplum sağlığı) ve acil tıp teknisyeni” olarak tanımlanmıştır. Böylece, Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ASE'leri sağlık sistemine 'yeni' bir sağlık emek-gücü olarak dâhil edildi. Oysa, bu sağlık çalışanlarının ne eğitim düzeyleri, ne eğitim içerikleri, ne de mesleki görev, yetki ve sorumlulukları benzerlik taşımaktadır. Ülkemizde lisans mezunu ebe, hemşire, ön lisans mezunu ebe, hemşire, acil tıp teknisyeni, lise düzeyinde ise ebe, hemşire, sağlık memuru ve acil tıp teknisyeni olduğu düşünülürse, mevzuata göre, hepsi ASE olunca, ne yazık ki, birbirine eş değer ya da birbiriyle ikâme edilebilir görülmektedir. Nitekim, ASE'lerin tanımı, görevleri, ücretlendirilmesi ve nöbetleriyle ilgili yine toplam 12 mevzuatta onlar, aile hekimin yardımcısı olarak aynı görevlerle yetkilendirilmiştir. Bu mevzuatlara göre, hiç bir eğitimleri olmadığı halde, acil tıp teknisyenleri sağlığı geliştirici ve koruyucu hizmetleri, ana çocuk sağlığı, üreme sağlığı, evde sağlık hizmetleriyle, ebeler ve yine acil tıp teknisyenleri tüm yaşam dönemlerinde yara bakımı, kişiye yönelik tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yürütmekle doğrudan ya da hekimin yardımcısı olarak dolaylı yetkilendirilmiştir6. Örneğin, 2014 yılında diğer sağlık personeli altında 1815 acil tıp teknisyeni ve sağlık memuru, eğitimleri olmadığı halde, yukarıda ifade edilen görevleri yerine getirmiştir (Tablo). Ayrıca, ASE içinde ebelerin sayısının hep en fazla olduğu düşünülürse, ebelerin görev ve yetkilerinin dışındaki işlevleri daha fazla yerine getirmek zorunda bırakıldıkları söylenebilir. Ayrıca, lisans mezunu ebe ve hemşirelerin hekimin yardımcısı olarak görülmesi, dünyanın sayısız ülkesinde tarihin tozlu sayfalarından kalırken, ülkemizde 2004 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programıyla bu durum adeta mevzuatla desteklenmiştir.

Bunların dışında diğer olumsuzluk, 2014 yılında 21384 aile hekimliği biriminde aynı sayıda aile sağlığı elemanı bulunurken, 2013 yılında 23'ünde, 2012'de 892'sinde 2011 yılında ise 958'inde, 2009 yılında ise 1842'sinde herhangi bir ASE çalışmamıştır. O zaman onların görevlerini kim yerine getirmiştir? Bir diğer olumsuzluk, yıllar içinde aile hekimliği birimi sayısı artarken, benzer artış, ASE’ninde olmamıştır. Örneğin, 2009 yılından beri aile hekimliği birimi sayısı 3.5 kat artarken, 2008 yılından günümüze hemşire sayısı 2.6 kat, ebe sayısı ise 2.3 kat artış göstermiştir. Acil tıp teknisyeniyle sağlık memurları ise son dört yılda benzer sayıdadır (Tablo). Sağlık kurumlarındaki istihdam açısından, 2011'den bu güne, hemşirelerin sadece %7'si, ebelerin %26’sı acil tıp teknisyeni ve sağlık memurlarının %2'si aile sağlığı birimlerinde çalışmaktadır.4,7

Diğer bir olumsuzluk ise aile sağlığı hekimliğinde çalışan hemşirelerin görevleriyle, 19 Nisan 2011 ve 27910 sayılı Hemşirelik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikteki hemşire görevlerinin çelişmesidir. Örneği, son mevzuata göre, ASE olarak çalışan hemşire, poliklinik hizmetlerine yardımcı olmak, tıbbi sekreter bulunmadığı hallerde sevk edilen hastaların sevk edildiği kurumla koordinasyonunu sağlamak, kurumun ve aile hekimi tarafından verilen diğer görevleri yapmakla vb. yetkilendirilmiş; edilgen, bağımlı ve hekimin yardımcısı konumundadır6. Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun’da hemşirenin görevleri arasında yer alan gebe izlemi, bebek izlemi, bağışıklama (aşıların muhafazası hariç), ev ziyareti hizmetleri ise tümüyle aile hekimine devredilmiştir. Dolayısıyla, böyle bir konumda çalışan hemşire, ASE konumuyla nasıl nitelikli bir hizmet verebilir? Ya da aile hekimliği uygulaması içinde, bu piyasa koşullarında, bu görevlerle yetkilendirilmiş bir hemşirenin ve ebenin adı bazı ebe ve hemşirelerin talep ettiği gibi, isimleri ASE değil de “aile sağlığı hemşiresi”, “aile sağlığı ebesi” olsa özde gerçekten bir şeyin değişmesi mümkün olabilir mi? Sözleşmeli, güvencesiz gibi esnek çalışma koşullarında çalışıldığında, Almanya örneğinde olduğu gibi, aile hekimliği uygulamasında ekip anlayışının bozulduğu ve sağlık çalışanlarının birbirleriyle rekabet içinde çalıştıkları, Tacikistan ve Kırgızistan örneklerinde olduğu gibi, aile sağlığı hemşiresinin ücretlerinin düşük olduğu ve düzenli ödenmediği, Moldavya Cumhuriyeti ve Slovenya'da olduğu gibi, hemşire başına düşen nüfusun giderek arttığı, İskoçya'da olduğu gibi, hemşirelerin diğer sağlık çalışanlarıyla çalışma ilişkilerinin kötüleştiği açıkça görülecektir.8 Ayrıca, bu web sayfasında yayımlanan yardımcı hemşirelikle ilgili yazı dikkate alındığında, 2019 yılından itibaren ebe ve hemşire yerine yardımcı ebenin ve hemşirenin sağlık emek-gücüne dâhil olacağı düşünülürse, aile hekimleri daha az maliyetli ve daha ucuz olması nedeniyle, onları tercih edebilecektir. Bu da ileride ASE’nin yerine getireceği hizmetlerin daha da olumsuzlaşacağının başka bir yönüdür.

İlk paragrafta belirtilen olumlu sağlık sonuçlarına, yukarıda ASE'lerinin mevcut olumsuzluklarıyla ulaşılması mümkün olabilir mi? Yanıt çok açık “Hayır”. Hatta, özelde ASE’lerin niteliği ve niceliği, genelde aile hekimliği uygulamaları, sağlık ocakları hizmetlerinin gerisindedir. O nedenle, gözler kalbin aynası değildir.

 


 Kaynaklar

1. Atun R. Transforming Turkey’s health system-lessons for universal coverage. N Engl J Med 2015;373:14. 1285-1289.

2. Atun R, Aydın S, Chakraborty S, Sümer S, Aran M, Gürol İ. et al. Universal health coverage in Turkey: Enhancement of equity. Lancet 27 June 2013, doi:10.1016/S0140-6736(13)61051-X.

3. Baris E, Mollahaliloglu S, Aydin S. Healthcare in Turkey: from laggard to leader. BMJ. 2011 Jan 21;342:c7456.

4. Sağlık Bakanlığı. Sağlık İstatistik Yıllığı-2014. Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü. Ankara, 2015.

5. Sağlık Bakanlığı. Sağlık İstatistik Yıllığı-2012. Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü. Ankara, 2013.s. 122.

6. Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği. 25 Ocak 2013 tarih 28539 sayılı Resmi Gazete.

7. Sağlık Bakanlığı. Sağlık İstatistik Yıllığı-2013. Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü. Ankara, 2014.

8. Özkan O, Uysal A, Çatıker A. Family practice system in Turkey: Transition from the public health nursing to the family health personnel. XVIth Conference of the International Association of Health Policy (IAHP). 29 September-2 October 2011, Ankara.
 
kaynak: halkinsagligi.org/22.12.2015