Asistan Doktorlar Uykusuz ve Yorgun - Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

  27.11.2012   4295 okunma   

Asistan doktorların günlerce dinlenmeden çalıştırılması, 19. Yüzyıldaki eğitim anlayışının izlerini taşıyor. 1980’lerde ABD’de başlayıp Avrupa’ya yayılan uygulamalarda, genç hekimlere dinlenebilmeleri için zaman tanınıyor. Türkiye’deki asistan doktorlar ise hâlâ uzun saatler dinlenmeden çalışıyor. Bu nedenle hata yapma risklerinin artmasından dertliler...


Genç doktor telefonun sesiyle irkilerek uyandı. “Geç kaldım, uyuya kalmışım” diyerek telaşla saatine baktı, 04.30’u gösteriyordu. “40 dakika uyumuşum” diye düşündü. Telefondaki ses, acile yeni gelen bir yaralıyı haber veriyordu. Dün sabah 8’de başlayan mesaisi bittikten sonra saat 17’de nöbete başlamış, o zamandan beri aralıksız hastadan hastaya koşturmuştu. Acilde ve serviste yatan hastalarla ilgili sorunlar gündüz ekibi gelene kadar nefes aldırmamıştı.

 


Sabah 8’de simit ve çaydan sonra yeniden mesaiye başlamak üzere polikliniğin yolunu tuttu. Yorgunluğuna rağmen 15 dakikada bir gelen her yeni hastanın derdini anlayıp, gereğini yapmaya çalışıyordu. Ne var ki, kafasının daha yavaş çalıştığını, dikkatini uzun süre toplayanadığının farkındaydı.  Doktor Cemil, Tıp fakültesinden 1.5 yıl önce mezun olmuş, ‘TUS’ sınavını başarıyla verip bir üniversite hastanesinde ihtisasa başlamıştı. Önceleri gün aşırı, son aylarda üç günde bir nöbet tutuyordu. Asistan sayısı az olduğu için nöbetlerden sonra dinlenmek yerine çalışmaya devam etmek zorundaydı. Eve gidince ancak yatıp uyuyacak gücü kalıyor başka hiçbir şeye zaman ayıramıyordu.

Tıptan başka şeye zaman yok
Bir doktorun uzmanlaşma sürecinde, 19.Yüzyılda Avrupa’da başlamış ve ABD’de zirveye ulaşmış olan eğitim anlayışının izleri silinmiş değil. Genç hekimin her şeyden fedakârlık ederek, gecesini gündüzüne katıp çalışması üzerine kurulu olan bu sistemi temsil eden en köklü kurumlardan biri ABD’deki ünlü Johns Hopkins Hastanesi’dir. Hastanenin ilk dahili bilimler şefi ünlü hekim William Osler, genç doktorların çok hasta görmeden mükemmel hekim olamayacaklarını düşünür ve asistanlarının her şeyi tıp için feda etmelerini isterdi. Aynı yıllarda cerrahi bilimler şefi olan Doktor Halstead, asistanların hastanede yaşamasını ve gece gündüz görev başında olmalarını talep ederdi. Amacına ulaşabilmek için gece hastanenin kapılarını kilitleterek genç doktorların dışarı çıkmasını yasakladığı anlatılır.

İkinci dünya savaşına kadar yalnız bekar erkeklerin ihtisasa kabul edilmesi de genç hekimlerin dikkatlerini ve enerjilerini hasta dışında  hiçbir şeyle paylaşılmamaları içindi.

O zamandan bu yana köprülerin altından çok sular aktı, çalışma sürelerine sınırlamalar getirildi. Bu süreçte tarihin cilvesi diyebileceğimiz bir olay yaşandı. 2004 yılında adı ‘ACGME’ olan Tıpta Mezuniyet Sonrası Eğitim Akreditasyon Konseyi, Johns Hopkins hastanesinin asistan çalışma süreleriyle ilgili kurallara uymadığını saptadı. Uzmanlık eğitim programını kapatmakla tehdit etti. Hastane yetkilileri gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra uyarı geri çekildi.

O zamandan bu yana köprülerin altından çok sular aktı, çalışma sürelerine sınırlamalar getirildi. ABD’de 2003 yılında yürürlüğe giren çalışma saatleri yönetmeliği, 2011de daha da sıkılaştırıldı. Dr Cemil örneğinde olduğu gibi çok sık nöbete dur denildi. Asistanlığın ilk yılında olan hekimlerin16 saatten fazla dinlenmeden çalışması bile yasaklandı.
Bu süreçte tarihin cilvesi diyebileceğimiz bir olay yaşandı. 2004 yılında kısa adı ACGME olan Tıpta Mezuniyet Sonrası Eğitim Akreditasyon Konseyi, Johns Hopkins hastanesinin asistan çalışma süreleriyle ilgili kurallara uymadığını saptadı. Uzmanlık eğitim programını kapatmakla tehdit etti. Hastane yetkilileri gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra uyarı geri çekildi.

Uykusuzluk hata yaptırıyor
Asistan doktorların çalışma sürelerine sınırlama getirilmesi süreci New York’ta yaşanan bir trajediyle başladı. 1984 Mart ayında yüksek ateş ve soğuk algınlığı belirtileriyle New York Hastanesi acil servisine baş vuran 18 yaşındaki Libby Zion bir süre sonra kontrolsüz biçimde titremeye başladı.Hastayı 24 saattir aralıksız çalışmakta olan birkaç aylık asistan gördü. Hastanın bir süredir almakta olduğu antidepresan ilaçla beraber kullanılmaması gereken bir sakinleştirici ilaç verdi. Titremeler şiddetlendi ve ateş daha da yükseldi. Genç kız o gece hayatını kaybetti.

Eski bir savcı ve ünlü bir gazeteci olan Libby’nin babası, doktorlardan ve sistemden hesap sormak için yıllar süren bir mücadeleye girişti. Bitmez tükenmez çabaları sonunda asistan doktorların çalışma koşullarını incelemek üzere bir komisyon kuruldu. Komisyon ihtisas yapan doktorların bir haftada 80 saatten fazla çalışmamaları, nöbet tuttuklarında çalışma sürelerinin 24 saati geçmemesi, haftada en az bir tam gün tatil yapmalarını tavsiye etti. Sadece New York’ta değil tüm ülkede kabul edilen bu kuralların uygulanması için yukarıda sözünü ettiğim, bağımsız ‘ACGME’ kurumu görevlendirildi.

Çalışma saatlerinin kısaltılması işe yarıyor mu
Uykusuzluğun ve yorgunluğun hafızayı, muhakeme kabiliyetini, konsantrasyon yeteneğini körelttiğini, reaksiyon süresini uzattığını, dikkati azalttığını gösteren birçok bilimsel çalışma var. Genç doktorların uykusuz çalışmaları önlenirse, çalışma süreleri kısaltılırsa tıbbi hataların azalacağını gösteren araştırmalar da mevcut.  

Boston’daki bir hastanede çalışan asistan doktorların katıldığı araştırmada, 30 saati aşan çalışma süreleriyle, 16 saatle sınırlandırılan mesai karşılaştırıldı. 16 saat çalışıp sonra dinlenen doktorların yüzde 30’unun daha az hata yaptıkları ortaya çıktı. Daha sonra yapılan geniş kapsamlı araştırmaların bazıları, saat kısıtlamasının tıbbi hataların önlenmesi için tek başına yeterli olmadığını gösterdi. Bu çelişkili durumun önemli bir nedeni, kısa çalışma saatlerinin yarattığı yeni bir sorundu.

Eskiden bir hastaya uzun süre bakıp izleyen asistan doktor hastasını yakından tanır, gelişmelerden anında haberdar olurdu. Çalışma saatleri sınırlandıktan sonra hastalar sık sık bir doktordan öbürüne devrediliyor. Bu da, doktorların duruma hâkim olup hastalığın seyirini yakından izlemesini güçleştiriyor, hata yapılmasını kolaylaştırıyor.

Bu sorunun çaresi tabii ki eski düzene dönmekten değil, hasta devir tesliminin ciddi bir sisteme oturtulmasından geçiyor.

Türkiye’de asistanların durumu
Türkiye’deki asistan doktorların durumu ABD’deki meslektaşlarından epeyce geride. Geçen ay Abbas Güçlü’nün Milliyet’teki köşesinde defalarca örnekleriyle yazıp dikkat çektiği gibi, genç hekimler kan ağlıyor. Çalışma saatlerinin uzunluğundan ve çok sık nöbet tutma zorunluluğundan dert yanarken, yorgun ve uykusuzluğun hasta bakımını aksattığını, hata yapma riskini artırdığını söylüyorlar.

Ülkemizde kaç kişinin tıbbi hatalar sonucu hayatını kaybettiğini veya malul kaldığını gösteren bir istatistik yok. Ama asistanların çalışma şartlarını öğrenmek bu sayının çok yüksek olabileceğini düşündürüyor. Sorunun çözümü köklü, yapısal değişiklikler gerektiriyor. Çalışma saatlerinin ve nöbet sürelerinin kısaltılması çözüm stratejisinin bir parçası olarak önemli ama, tek başına yeterli değil.   

Asistanların sırtındaki hizmet yükünün azaltılması ve uzmanlık eğitiminin birinci öncelik olması çok önemli. Asistan doktor, eğitimi için tabii ki hasta hizmetine katılacaktır. Ama bu süreçte mutlaka uzman hekimlerin, hocaların gözetim, denetim ve yardımını her zaman yanında hissetmelidir. Birçok hekim uygulamada bu ilkenin sıklıkla göz ardı edildiğini söylüyor.

Genç doktorların yakınmaları acı veren bir gerçeği ortaya koyuyor:
Bu pırıl pırıl, çalışkan, heyecanlı, müthiş potansiyeli olan genç insanlar, daha kutsal mesleklerinin başındayken kendilerini sahipsiz hissediyorlar.

Nöbet sonrası trafik kazaları artıyor
Hekimlerin uzun saatler dilenmeden çalışması yalnız hastalarına değil kendilerine de zarar verir. Uykusuz geçen bir geceden sonra akşam evine dönerken direksiyonda uyuyup kaza yapan birçok doktor var.


Kaynak: milliyet.com.tr